Abidin Sever

HAC İBADETİ

(...) Çoluk çocuğumuz bile bizim için bir imtihandır. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur: “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan sebebidir ve büyük mükafat Allah’ın katındadır”(Enfal:8/28. Oğluna olan sevgin bile, seni deneme yoludur. Hz. İsmail’in sevgisi Hz. İbrahim için bir imtihandı; şeytanla karşılaşmalarında onun tek zayıf yönü olmuştu bu. (...)
DEVAMI

 
Hulusi Kaya
  Binlerce yıl Tarihe tanıklık eden Ülke: Mısır

(...)Bununla birlikte Osman’lının hizmetleri de Kahireyi kuşatmış. Yapılan her eser ya onarılmış ya ilave edilmiş veya yeni yapılmış. El Ezher camisinden tutun da, Kahire kalesi dahil olmak üzere, Amr İbnul As cami gibi, Hz. Hüseyin Cami gibi kahire başyapıtlarında mutlaka izleri bulunuyor. Şimdi adım adım gezimizin detayları. (...)
DEVAMI

 
 
 
ÖNEMLİ LİNKLER
 
Arama Yap

Google



 
Mehmet Gökmen'in kaleminden

Çocukları öper misiniz?...

Hz. Aişe anlatıyor: "Bir seferinde çevre kabilelerden bedevî Araplar Peygamberimizi ziyarete gelmişlerdi. Onun çocukları sevip öptüğünü görünce şaşırdılar. Hayretlerini gizleyemediler:

-Siz çocuklarınızı öper misiniz? diye sordular. Peygamberimiz:
-Evet buyurdu. Onlar:
-Biz çocuklarımızı hiç öpmeyiz, dediler.
Peygamberimiz onların çocuklara karşı sevgisizliğinden çok rahatsız oldu. Üzüldü. Yüzünü hüzün kapladı. Sonra konuklarına döndü:
-Allah sizin kalbinizden merhameti çekip almışsa ben ne yapabilirim, buyurdu."
En çok sevdiğim iki kişiyi barıştırdım
Sevgili Peygamberimizin çocukları büyüyünce onlara karşı olan sevgisi azalmadı. Evlendikten sonra da onları sevmeye devam etti. Sık sık ziyaretlerine giderdi. Hal hatırlarını sorar, sevgisini gösterirdi.

Bir gün kızı Hz. Fatıma'nın evine gitmişti. Hz. Fatıma babasını görünce çok sevindi. Büyük bir sevinçle babasını içeri buyur etti. Rahat etmesi için oturacağı yere hemen bir sergi serdi. Kızının hizmetinden memnun kalan Peygamberimiz, sergiye uzandı. Baba kız bir süre sohbet ettiler. O sırada Hz. Fatıma eşi ile biraz tartışmıştı. Bunun için duygu yüklüydü. Babasına belli etmemeye çalışsa da Peygamberimiz bunu anlamıştı. Çünkü evlerine gelince babasına sığınırcasına yanına sokulmuştu. Onu gören eşi Hz. Ali dayanamadı. Yerinden kalktı. Peygamberimizin diğer tarafına geçti.

Yarı uzanmış yatan Sevgili Peygamberimiz Hz. Ali'nin elini tuttu. Kaldırıp göğsünün üzerine koydu. Sonra kızının elini tutup göğsünün üzerine koydu. Peygamberimizin coşkun ırmaklar gibi akan sevgisi, bir anda kalplerini kaplamıştı. Kalplerinde kızgınlık yerini sevgiye bırakmıştı.
Peygamberimiz onları, barıştırıncaya kadar öylece kaldı.

Eşlerin barışmasından oldukça memnun kalmıştı. Gülerek evlerinden ayrıldı. Neşeli bir şekilde ashabının yanına gitti. Sahabeler onu sevinçli görünce, sebebini sordular. Sevgili Peygamberimiz:
- Niçin sevinmeyeyim ki, biraz önce en sevdiğim iki kişiyi barıştırdım, buyurdu.
Her çocuk çiçektir
Sevgili Peygamberimiz torunlarını reyhana benzetir, öper koklardı. Onları çok sever, hem Allah'ın hem de insanların onları sevmesini isterdi.
Hz. Aişe anlatıyor: "Bir gün Allah Resulü (sav) evde otururken Hasan yanımıza geldi. Hemen yerinden kalktı, torununu tutup kucağına aldı. Sonra:
- Allah'ım! Şu oğlumu çok seviyorum. Onu sen de sev! Onu sevenleri de sev! diye dua etti.
Torunlarını, "Onlar benim dünyadaki reyhanlarımdır." diyerek seven Peygamberimizin çocuk sevgisi sahabelerin dikkatini çekecek kadar çoktu.
Eyüp Sultan anlatıyor: "Bir gün Allah Resulü'nün (sav) yanına gittim. Hasan ile Hüseyin yanında güzel güzel oynuyordu. Peygamberimiz ise tebessüm ederek onları seyrediyordu. Bir süre onları hayranlıkla izledim. Sonra:
- Onları çok mu seviyorsunuz Ya Resûlullah? diye sordum. Gözleri ışıl ışıl parlayan Allah Resulü (sav):
-Nasıl sevmem, onlar benim dünyada kokladığım reyhanlarımdır, buyurdu."
Afacanlar orada mı?
Hz. Peygamber sık sık torunlarını görmek isterdi. Ashabı ile dolaştığı sırada bile yanlarına gitmek için fırsat kollardı.
Ebu Hüreyre anlatıyor: "Bir gün öğlene doğru Allah Resulü (sav) ile birlikte dolaşıyordum. Yürürken ne ben onunla konuştum, ne de o bana bir şey söyledi. Sessizce gidiyorduk. Böylece Kaynuka çarşısına kadar yürüdük. Oraya varınca Peygamberimiz geri döndü. Kızı Fatıma'nın evine yöneldi. Evin kapısına gelince Hasan ve Hüseyin'i kastederek:
- Afacanlar orada mı? Afacanlar orada mı? diye seslendi.
Böyle yaparak kızı Fatıma'nın çocukları hazırlamasını, el ve yüzlerini yıkayıp güzel elbiseler giydirerek yanına göndermesini istediğini anladım. Tahmin ettiğim gibi de oldu. İkisi de yıkanıp güzel elbiseler giyinmişti. Önce Hüseyin biraz sonra da Hasan koşarak yanımıza geldi. Hemen kardeşinin yanına gitti. Boynuna sarıldı. Peygamberimiz onları bu halde görünce çok sevindi ve:
- Allah'ım! Ben onları seviyorum. Sen de onları sev. Onları sevenleri de sev, buyurdu."
Ebu Hüreyre şahit olduğu bir başka anıyı ise şöyle anlatır: "Bir gün Allah Resulü'nün (sav) ile birlikte yürüyorduk. Kızı Hz. Fatıma'nın evinin önünden geçerken durdu. Onu gören Hasan evden çıktı. Peygamberimiz:
-Babana gel ey gözümün nuru! buyurdu. Hasan gelince elinden tutup omzuna aldı. Sonra Hüseyin geldi. Onu da:
-Babana gel ey gözümün nuru! diye yanına çağırdı. Onu da elinden tutup diğer omzuna aldı. Sonra başlarını tutup okşadı. Dudaklarını öperek sevdi.
Her zaman yaptığı gibi yine:
-Allah'ım! Ben onları seviyorum sende sev! Onları sevenleri de sev! diyerek dua etti.
Hz. Peygamber'in, oğlu İbrahim'e ağlaması
Gözler yaş döker, kalp hüzünlenir!
Hz. Mariye ile evlenen Peygamberimiz bir yıl sonra dünyanın en güzel müjdesini almıştı. Gelenler ona bir oğlu olduğunu söylediler. Duyduğu habere çok sevindi. Onlara çok kıymetli hediyeler verdi. Hemen gidip çocuğunu gördü. Kucağına aldı. Dünyalar tatlısıydı. Öpüp sevdi. Sonra kulağına ezan okudu. Yedinci gün olunca ona evlat bağışlayan Allah'a teşekkür etmek üzere akika kurbanı kesti. Fakirlere sadaka dağıttı. İsmini İbrahim koydu.

Araplar çocuklarının temiz havada büyümesi ve daha sağlıklı olması için sütanneye verirlerdi. Minik İbrahim de sütanneye verildi. Bundan sonra Peygamberimiz sık sık küçük İbrahim'i görmeye gitti. Sütannenin eşi Ebu Bürde'nin evinin yanında demirci dükkânı vardı. Peygamberimiz doğruca o dükkâna giderdi. Ebu Bürde'den oğlunu kendisine getirmesini isterdi. Dükkânın havası isli olduğu için küçük İbrahim'i kapıda karşılardı. Onu kucağına alır, şefkatle bağrına basar, öpüp koklardı. Bir süre sevdikten sonra tekrar sütannesine geri gönderirdi.

Bu ziyaretlerden birini Enes bin Mâlik şöyle anlatır: "Allah Resûlü (sav) bir gün oğlu İbrahim'i görmeye gitti. Ben de ona katılıp peşinden gittim. Ebu Bürde'nin dükkânına yaklaştık. Ebu Bürde demircilik yapardı. Oraya vardığımız sırada körüğüne asılıp duruyordu. Bütün dükkânı duman kaplamıştı. Hemen koşup dükkâna girdim.

- Ey Ebu Bürde! İşe biraz ara ver! Bak Allah Resûlü (sav) geliyor! dedim. İşi bırakan Ebu Bürde koşup Allah Resulü'nü (sav) karşıladı. Peygamberimiz dükkâna girdi. Onunla bir süre sohbet etti. Sonra:
- İbrahim'i bana getirir misin? buyurdu. Ebu Bürde hemen gidip İbrahim'i getirdi. O sırada dışarı çıkmış olan Peygamberimiz, oğlunu kucağına aldı. Çok özlemişti. Hasretle bağrına bastı, sevdi, öpüp kokladı. Ona birbirinden güzel tatlı sözler söyledi."
Allah'ım! İbrahim'e rahmet et!
Günler hızla ilerliyordu. Küçük İbrahim'in on altı aylık olmuştu. O günlerde biraz hastaydı. Bir gün Peygamberimiz Abdurrahman bin Avf'ın elini tuttu, onunla birlikte oğlu İbrahim'i görmeye gitti. İbrahim'in hasta olduğunu bilen birçok sahabe de onlara katıldı. Allah Resûlü (sav) yanına varıp İbrahim'i kucağına aldı. Hastalığı iyice artmıştı. Rengi kaçmış, kesik kesik nefes alıyordu.

Oğlunun vefat etmek üzere olduğunu gören Peygamberimiz çok üzüldü. Hüzün ve yaşlı gözlerle son bir kez yüzüne baktı. Büyük bir şefkatle bağrına bastı. Küçük İbrahim bu hâlde babasının kucağında ruhunu teslim etti. O sırada gözlerinden yaşlar boşalan Sevgili Peygamberimiz sessizce ağlıyordu. Bir taraftan gözyaşı dökerken bir taraftan oğlu ile konuşuyordu:
- Yavrum! Allah'ın takdir ettiği konuda senin için bile olsa bir şey yapamam. Ey İbrahim! Eğer ölüm, Allah'ın herkes için takdir ettiği bir şey olmasaydı ve önden giden arkadan gelene kavuşmayacak olsaydı senin için daha çok üzülürdüm.

Ey İbrahim! Senin ölümün bizi çok üzdü. Gözler yaş döker, kalp hüzünlenir. Ancak bu hâlde bile Rabbimizin hoşuna gitmeyecek bir söz söylemeyiz. Allah'ım! İbrahim'e rahmet et! Eğer yaşasaydı peygamber olurdu.

Sevgili Peygamberimiz kucağında cansız olarak yatan küçük İbrahim'e içini döküyor, kendisini can kulağı ile dinliyormuş gibi konuşuyordu. Onu bu halde gören Abdurrahman bin Avf şaşırdı:
- Ya Resûlullah! Siz insanlara ölünün arkasından ağlamayı yasaklamadınız mı? Müslümanlar sizi bu şekilde ağlarken görürse bundan sonra onlar da ağlarlar, dedi. Sevgili Peygamberimiz:
- Bu rahmetten kaynaklanıyor. Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Biz insanlara ağlamalarını değil, bağırıp çağırmayı, dövünmeyi yasakladık, buyurdu.

Mehmet GÖKMEN, 29-10-2010

 Bu yazı 2652 defa okundu.
Başa Dön