Abidin Sever

HAC İBADETİ

(...) Çoluk çocuğumuz bile bizim için bir imtihandır. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur: “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan sebebidir ve büyük mükafat Allah’ın katındadır”(Enfal:8/28. Oğluna olan sevgin bile, seni deneme yoludur. Hz. İsmail’in sevgisi Hz. İbrahim için bir imtihandı; şeytanla karşılaşmalarında onun tek zayıf yönü olmuştu bu. (...)
DEVAMI

 
Hulusi Kaya
  Binlerce yıl Tarihe tanıklık eden Ülke: Mısır

(...)Bununla birlikte Osman’lının hizmetleri de Kahireyi kuşatmış. Yapılan her eser ya onarılmış ya ilave edilmiş veya yeni yapılmış. El Ezher camisinden tutun da, Kahire kalesi dahil olmak üzere, Amr İbnul As cami gibi, Hz. Hüseyin Cami gibi kahire başyapıtlarında mutlaka izleri bulunuyor. Şimdi adım adım gezimizin detayları. (...)
DEVAMI

 
 
 
ÖNEMLİ LİNKLER
 
Arama Yap

Google



 
Zekeriya Boray'ın kaleminden

KIYAMETE KADAR SAVAŞ ….

Yazının başlığına bakınca, sanki Irak – ABD arasındaki, Filistin’le –İsrail arasındaki, Çeçenistanla –Rusya arasındaki,dünyanın değişik bölgelerinde devam etmekte olan savaşlardan veya geçmişte olan büyük savaşlardan bahsedeceğimi düşünebilirsiniz..Aslında savaş kelimesini hiç sevmem Çünkü Dinimiz, insanlar arasında esas olanın sulh, sükun ve huzur içerisinde kardeşçe yaşamalarını istemektedir. Yüce Rabbim bir ana ve babadan yarattığı insanlar arasında kavga, gürültü, fesat, nifak, bozgunculuk ve bölücülük istemiyor. Bunların yerine sevgi,kardeşlik, birlik ve beraberlik, saadet ve mutluluk içerisinde yaşamalarını istiyor. Yüce Rabbim bunları isterken benim savaşı istemem tasvip etmem mümkün mü? İslam da savaş ancak zorunlu hallerde olur. Biz Müslümanlar küfrün yerine imanı, vahşetin yerine medeniyeti, zulmün yerine adaleti, cehaletin yerine ilmi getirmek için savaş yapmışızdır... Bu da hiç şüphesiz insanlığın huzur ve saadeti için gerekli bir davranıştır. İslamı kılıç zoruyla yayılan bir Din olarak gösterenler bu ince davranışın sebebini anlayamayacak kadar aciz ve geri zekalı zavallılardır. Eğer böyle değilse bunu özellikle kasıtlı yapmaktadırlar... Ama bahsedeceğim konuda mutlaka ama mutlaka savaşmanın gerektiğine inananlardanım. Aslında insan oğlunun yaratılışından bu tarafa savaşlar devam ediyor. Bu Hak ile batılın, hayır ile şerrin, iyi ile kötünün savaşı ve buna benzemez ne savaşlar… Benim savaşım Yüce Dinimizin ilk emrinin “OKU” olmasına, ve sonrada Yüce Allah (CC)….. ”SAKIN CAHİLLERDEN OLMA!..” (Enam suresi 35. Ayet) “CAHİLLLERDEN YÜZ ÇEVİR” (Araf suresi 199.ayet). Buyurmasına rağmen bizim bu emirlerin gereğini yeterince yerine getiremediğimizden, dünyada İslam ülkelerinin ve Müslümanların geri kalmışlığının İslam dininden kaynaklandığı gibi yanlış bir anlayıştan dolayı CEHALETİMİZLE .,BİLGİSİZLİĞİMİZLE… GERİ KALMIŞLIĞIMIZLA Savaş….......

  • Bu savaş yüce Allahın’ın (CC) Biz her şeyi bir düzen ve ölçüye göre yarattık dediği, bak gözünü çevir tekrar tekrar bak bir düzensizlik görebilir misin? dediği bu kainatı kendi menfaatleri için bilinçsizce dünyanın dengesini bozanlarla savaş…

  • Yine Yüce Allah’ın ( CC )Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık, Biz insan oğluna değer verdik dediği ancak insan oğlunun kendi kadir ve kıymetini, büyüklüğünü bilmeyip esfeli safiline(Aşağıların en aşağısı) düşenlerle savaş…

  • Etrafa dikkatlice bakıldığında her şeyin onun eseri olduğu ve onun varlığına işaret ettiği halde onu bilmeyen, bilmek istemeyen iman yerine küfrü seçenlerle savaş …

  • Dünyanın nimetlerinden aslan payının haklı veya haksız kendilerinin hakkı olduğunu iddia eden, kendilerini dünyanın hakimi ve sahibi sayan, diğer insanlardan farklı gören ancak bir sivrisineğin iğnesine bile dayanamayacak kadar aciz ve güçsüz olanlarla savaş

  • Dünyanın bir köşesinde, bir lokma ekmeğe hasret çekenler varken, Allah’ın (CC )nimetlerini saçıp savuranlarla, dünyanın bu halini görmemezlikten gelenlerle savaş….

  • Yüce rabbimin neredeyse her insana farklı farklı verdiği ve bunları bütün insanlığın menfaatine kullanmasını istediği akıl, fikir, kabiliyet ve yeteneklerini kullanmadan ömür tüketen yüce görünen cücelerle,aydın geçinen yobazlarla, iyi görünen kötülerle, ALİM VE BİLGİN görünen CAHİLLERLE SAVAŞ…

Cehalet veya cahiliye genelde Arapların İslam’dan önceki durumlarını ifade etmektedir. Ancak HZ Peygamberimiz (S.A.V)Cahiliye!ye geçmişte kalan bir dönem olarak bakmamış aksine bunun her fırsatta ortaya çıkabileceğini vurgulamıştır. İşte aradan 1428 sene geçmiş olmasına rağmen o günkünden farksız beklide daha ileri akla hayale gelmeyecek cahiliye adetleri, adına bilim ve teknoloji asrı demelerine rağmen, putlaştırılan heykeller, kadınlar ve paralar, insan tacirleri, fuhuş içki ve kumar bataklıkları, haksız kazançlar, faizler. Haksız yere adam öldürmeler, ilim ve irfan yuvası görmeden, ömrünü cehaletle geçiren binlerce insan. Daha yüzlerce cahiliye adetleri hem de bilim, teknoloji ve bilişim çağı dediğimiz bu çağda… Öyleyse nedir bu cahil, cehalet ve cahiliye:       Cahil:Bilmeyen, iş bilmez, bilgisiz, tecrübesiz anlamlarına gelen ve halk arasında yol-yordam, ilim-irfandan haberdar olmayan kimse. Cahilin içinde bulunduğu hâle de cehalet denir. Ayrıca cehalet, ilmin karşısında olmak, bilmemek manasını taşır. İlim; bilmek, her şeyin en iyisi, en hayırlısı olduğu gibi; cehâlet de onun zıddı, her şeyin en fenasıdır. İlim sahibi faziletli, yüce kişi sayılırken; cahil insanlar da bilgiye karşı daima aşağılanan kişiler olarak bilinirler.        Kur'an-ı Kerîm inkârcıları: "... Cehalet içerisinde kalmış (bilgisizliğe saplanıp kalan) gafiller" (Zariyat suresi 11.Ayet) olarak zikreder. Yine cahillerden sakınmak için; " Âf yolunu tut, bağışla, mâruf olan şeyleri emret, cahillerden yüz çevir. "(A'râf suresi 199.ayet) buyurulur. Bilgisiz insanlar körler gibidir: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer, suresi 9.Ayet). "Aynen görenle görmeyenin bir olmadığı gibi."
      Cahil kişiler faziletli, doğru ve ilmi kendine önder seçmiş, akıllı kişilerden kaçarlar. Çünkü, kendini olduğundan büyük görme hastalığına tutulan cahiller, tevazû sahibi bilginlerden hiç bir şey anlayamazlar. Cahil, her şeyin dış yüzünü görür, kabukta kalır. Her şeyi bildiğini sanır, boş iddialarda bulunur. Ancak görünenin arkasında bir de hissedilenin var olduğunu bilemez. Cahilin tedbiri, düşüncesi köksüz ve çürüktür. Bundan dolayı cahiller için: "Cahil yaşayan ölüdür.", "Diri iken ölü." denilmiştir. Hazret-i İsa da:

"Ben ölüleri dirilttim fakat cahilleri diriltemedim." buyurmuştur. Halk arasında hadis olarak bilinen yaygın bir sözde: "Akıllının düşmanlığı, cahilin dostluğundan daha hayırlıdır." denilmektedir.

Hazret-i Ali (r.a.): "Faziletli kişiler hakkında haset edilir. Cahiller de ilim sahiplerine düşman kesilirler." buyurmuştur. Eskiden İslâm toplumlarında âlimlerden birine kızıldığı zaman en büyük ceza olmak üzere onu cahil bir kişi ile hapsederler veya bir arada yaşamaya zorlarlardı. "Cahillere para verilse de yüz verilmez" deyimi kullanılarak cehaletin ve cahilliğin ne kadar kötü bir sıfat olduğu açıkça ortaya konmuştur... Buna karşı gerek şahıslar olarak gerek toplumsal olarak gerekse devlet millet işbirliği ile İslam’ın Oku emriyle aştığı bu savaşa katılmak ve kazanmak zorunda olduğumuz bilincinde olmamız ve bu savaşı mutlaka kazanmamız lazım. Geleceğimiz bu savaşın sonucuna bağlı olduğu bilincinde olmalıyız ve ona göre hareket etmeliyiz.

      Günümüz toplumunda ailelerin, özellikle geleceğimizin teminatı çocuklarımızın etrafı çepeçevre kuşatılmış durumdadır. Kurtuluş arayan bizler, çocuklarımızın iyi bir Müslüman, dolayısıyla iyi bir insan ve Salih bir evlat, dinine bağlı, maddi ve manevi değerlerine ve büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgi gösteren biri olmasını istemiyor muyuz? Gerek televizyon, internet, gerekse diğer basın-yayın organlarının büyük çoğunluğu, bizleri ve çocuklarımızı fıtri yapımızdan, Allah'ın dininden uzaklaşmaya, kapitalizmin çarkları arasında tüketen ve tüketilen bireylere dönüştürmeye, bir ömür boyu kapitalizmin olmazsa olmaz adı altında gösterdiği ihtiyaçların karşılamak için ömür tüketmeye ayarlıdır. Bu duruma duyarsız ve sessiz mi kalacağız? çocuklarımızı kendi ellerimizle ateşe mi atacağız? Tabii ki hayır. Mümin duyarlılığıyla, çevresel faktörlerin, medyanın, özellikle çocuklarımız üzerindeki tuzaklarını görmek zorundayız ve ona göre çocuklarımızın eğitim ve sosyal yönlerinin şekillenmesini inisiyatifimiz altına almak onların eğitimleriyle birebir ilgilenmek zorundayız.

Çünkü eğitim; Kişinin kendini tanımasına yardım eden, yaratılışını koruyan, onu geleceğe hazırlayan, sosyal uyum içinde hayatına zemin oluşturan çalışmalar bütünüdür. İnsanın duygu ve düşünce hayatının değişmesine yardımcı olan, hareket ve davranışlarını yönetip kontrol eden, iradesini düzenleyen özelliğiyle de ciddi ve önemli bir hadisedir. Eğitim yüce Allahın bütün insanlara ayrı ayrı verdiği üstün kabiliyet ve yeteneklerinin (Severek yaptığımız yapmaktan zevk aldığımız hiç ama hiç bıkmadığımız işler buna hobide diyorlar) eğitilerek faydalı hale getirilmesidir. Nice üstün zeka, kabiliyet ve yetenekler eğitimsizlik yüzünden heba olmuş gitmiş ve gitmektedir. Tıpkı yer altında bulunan çok kıymetli maden ve cevherlerin çıkarılmadığı, zengin kaynaklar üzerinde bulunan fakir ülkeler gibi …

       Zeka seviyesi ne olursa olsun bürün insanların eğitime ve eğitilmeye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç, kısa zaman dilimleri içinde sonuç alınacak bir meşgale değildir. Eğitimde başarılı sonuçlar daima belli zaman dilimine ihtiyaç duyar. Bu sebepledir ki, eğitimde plan,program, sabır ve sebat, azim ve metanet, zaman ve diyalog önemli unsurlardır. Ve de bu hasletlere sahip olan kişilerdir ki, ancak onlar ideal bir öğretmen ve eğitmen olabileceklerdir.      Eğitimin kısa zaman içinde sonuç alınacak bir meşgale olmadığını söylemiştim. Eğitim insan ömrünün tamamını içine alan bir olgudur... Yüce Peygamberimiz (SAV)Bizim beşikten mezara kadar ilim tahsil etmemizi istemektedir. Biz doğduğumuz günden ölene kadar bir şeyler öğrenmenin çaba ve gayreti içinde olmak zorundayız. Artık bu okumaz, bundan adam olmaz, kız çocuğu okurmuymuş, beşten çıkınca (şimdi sekiz oldu) önce hocaya sonra kocaya, ben artık okudum okulu bitirdim okumama gerek yok, emekli oldum, yaşım altmış işim bitmiş, gibi düşünceler asla ama asla İslam’a mal edilemez... Her yaşta insanlar bir şeyler öğrenebilir ve öğretebilir. Burada hayatında en fazla etkilendiğim bir hatırayı bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Giresun İmam Hatip Lisesinde çalıştığım yıllarda (1980 yıllar), Giresun’da Kuran Kursunda Rizeli bir Hocamız vardı İlyas Serdaroğlu, Kursta Hafız yetiştiriyordu(kendisini sevgi ve saygıyla anıyorum). Babası da Rize’nin Kendirli kasabasında ki Kuran Kursunda hafız yetiştiriyormuş, bir gün bizi ziyaret için Kendirliye götürmek istedi, bizde seve seve kabul ettik ve bir hafta sonu Rize’nin Kendirli kasabasına gittik. İlyas hocaların evine girince ne göreyim, İlyas Hocamın babası piri fani tam seksen iki yaşında, aksakallı, nur yüzlü, alnında secde alametleri belli, beli bükülmüş, ayakta duramayacak kadar zayıf bir ihtiyar. Kursta rahatsızlanmış, hastalanmış eve getirmişler. Ziyaret ettik, biraz da sohbet ettik, tecrübe ve nasihatlerini dinledik, duasını aldık ancak esas unutamadığım olay bundan sonra gerçekleşti. 82 yaşındaki piri fani Hocam hüngür hüngür ağlamaya başladı. Sordum hocam niye ağlıyorsun bak oğlunla birlikte ziyaretine geldik sevinmedin mi? Ağlayarak sevindim sevinmez olurmuyum yavrum dedi arkasından ekledi ”Beni Kuran bülbüllerimin(Yani öğrencilerimin )yanına götürün onların arasında ölmek istiyorum, beni Kuran Kursundan mezara götürün.” deyince gerçekten çok duygulandım. O yaşta onun azmine, cesaretine, Kuran’a ve Kuran öğrenen(onun tabiriyle Kuran bülbüllerine) olan sevgisine, hayran kaldım. Zaten sohbetinde iki cihan serveri Hz Muhammed Mustafa(SAV)in “Sizin hayırlınız Kuranı öğrenen ve öğretendir“ hadisi söylemişti. Yaşıyorsa Allah uzun ömürler versin eğer Hakkın rahmetine kavuşmuşsa Allah mekanını cennet etsin İnşallah. İşte Kuranı bir hayat, işte Kuran ve ilim aşkı, işte insan sevgisi işte örnek alınması gereken bir ahlak numunesi... 82 yaşında ama bir ömrü cehaletle savaşarak geçirmiş bir yiğit, bilmem daha ne denebilir ki…

       Çocuklar geleceğimizdir. Çocuklarımızı iyi yetiştirmek, geleceğimizi teminat altına almak demektir buda ancak ve ancak eğitimle olur. Atalarımızın “Ağaç yaşken eğilir” sözünü bilirsiniz. Çocuklar eğitime en elverişli çağlarında anne-babadan gerekli ilgiyi ve eğitimi görmelidirler. Anne-babalık vazifesi sadece çocuğu maddi ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı değildir. Çocuklara doğru ve sağlıklı bir eğitim vermek öncelikle ebeveynlerin görevidir ve bunu bizzat kendileri üstlenmelidir.

        Eğitim önce aile’de başlar. İlk öğretmen olan anne ve babalar, “hiçbir mazeret öne sürmeden” çocuklarına iyi bir model olmak zorundadırlar. Söz ve davranışlarıyla iyi bir ahlak örneği sergilemelidirler... Çocuklar ister istemez ailelerinden gördükleri bazı tavır ve davranışları, bilinçaltlarında muhafaza ederler... Bundan dolayı aileler her ne problem yaşarlarsa yaşasınlar, bu durumu çocuklarıyla paylaşmalı, onların anlayabileceği bir dille açıklamalar yaparak konuşmalıdırlar… Anne ve babalar çocuklarına asla yalan söylememelidirler. Aksini düşünen aileler bazen çocuklarından sakladıkları gerçeklerin, onların merakını artırarak endişe dolu düşüncelerle çocuklarının psikolojilerinin bozulduğunun farkında olamayabiliyorlar.

        Eğitim iyi arkadaş seçimiyle filizlenir. Belki de insan hayatında aileden sonra yer alan en önemli kişiler, çocukluktan itibaren seçtiği arkadaş ortamlarıdır. “Arkadaş vardır insanı ipe götürür, arkadaş vardır doğru yola götürür.” Atalarımız “üzüm üzüme baka baka kararır “arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim “demişlerdir. Günü geçirmek ve zamanı tüketmek düşüncesiyle seçilen arkadaşlar, genelde sıradan kişilerden oluşur… Bu tarz arkadaş ortamlarında bulunmanın vereceği dezavantajlar, boşa zaman tüketmek, kötü davranış ve alışkanlıkları kazanmaktır. Oysa bilgi alışverişi yapacağınız bir arkadaş seçtiğinizde, geçirdiğiniz tek bir dakikanın bile, boşa gitmediğini görürsünüz.

       Eğitimin olmazsa olmazı, iyi bir çevrede yaşamaktır İnsanoğlu sosyal bir varlıktır, bir toplumda yaşamak durumundadır yaşadığı çevre. İyi bir çevre ise insanı ister istemez düzgün konuşmaya ve sosyal olmaya zorlar… Programlı yaşamaya ve insan ilişkilerinde saygılı ve ahlaklı olmaya zorlar... Bu zorlamalar da insanı ister istemez sosyal ilişkileri güçlü ve düzgün bir insan olmaya iter.
       Tüm bunların yanında, Allah korkusu olmayan kişilerde her ne kadar iyi eğitim almış olsalar da, menfaat ve çıkarları söz konusu olduğunda, nefislerine yenik düşerek zor anlarda çok acımasız, kaba ve bencil oldukları hak ve hukuku gözetmedikleri görülmektedir... Bunun için eğitimde yapılması gerekenlerin en başında, hatta en önemlisi de AHLAK eğitimidir... Bu eğitimin tek kaynağı ise, tüm zamanlara seslenen Kitapların kitabı, en büyük eğitim kitabı Kuran’ı Kerimi çok iyi okumak, anlamak ve burada Allah’ın emrettiği ahlakı yaşayıp, Allah’ın gizlinin gizlisini bildiğini unutmamaktır… Ve bu korkuyu içinde derin- derin hissetmektir. Çünkü Yüce Allah (CC) Fatır suresi 28 ayette aynen şöyle buyurmaktadır. ”…..Kulları içinde ,Allah’tan hakkıyle korkan ancak alimlerdir.” İşte amaçlanan eğitim ancak o zaman gerçekleşmiş olacaktır.

       Sonuç olarak diyorum ki ; Allahı bilmek ve tanımak, onun emir ve yasaklarını okuyup anlayabilmek, uygulayabilmek, insanlar arası ilişkileri sevgi ve saygı temeline oturtmak, toplum içinde sevilen, sayılan birisi olmak, insanlara faydalı olabilmek, onları kötülüklerden alıkoyabilmek, kötülüklerin ortadan kaldırıp güzellikleri çoğaltmak insanı istidat ve yeteneklerimizi en üst seviyede eğiterek insanları daha iyi hizmet etmek. Hem bu dünyamızı hemde ahiretimizi ma!mur etmek için okumak ilim tahsil etmek zorundayız Yüce, Rabbimin şu ayetini tekrar hatırlatmak istiyorum “SAKIN CAHİLLERDEN OLMA…” Peygamberimiz (AS)da bir hadislerinde bizi uyarırcasına aynen şöyle buyuruyor ”YA ÖĞRETEN, YA ÖĞRENEN, YA DİNLEYEN, YA DA İLMİ SEVEN OL. FAKAT SAKIN BEŞİNCİSİ OLMA (YANİ BUNLARIN DIŞINDA KALMA) HELÂK OLURSUN” bütün bunlardan sonra her zaman her yaşta ve her yerde okumak okumak okumak...

İstiklal Marşımızın şairi merhum Mehmet Akif ERSOY’un diliyle

Allaha dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol.
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.


Zekeriya BORAY
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
10.02.2007
KARAMAN


 Bu yazı 2979 defa okundu.
Önceki yazılar...
1

Hayra Davet

2

Kıyamete kadar savaş

3

BİR İNSAN=BÜTÜN İNSANLAR

4

KIYMETİNİ BİLİN…

5

SAKIN DENGEYİ BOZMAYIN…

6

KURAN’I KERİM; BATIL VE BATININ VELVELESİ…

7

KURAN : KARŞITKLARINA MEYDAN OKUYOR…

8

KUR’AN’I KERÎMİ OKUMAK, ANLAMAK VE YAŞAMAK( 1)…

   
Başa Dön