Abidin Sever

HAC İBADETİ

(...) Çoluk çocuğumuz bile bizim için bir imtihandır. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur: “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan sebebidir ve büyük mükafat Allah’ın katındadır”(Enfal:8/28. Oğluna olan sevgin bile, seni deneme yoludur. Hz. İsmail’in sevgisi Hz. İbrahim için bir imtihandı; şeytanla karşılaşmalarında onun tek zayıf yönü olmuştu bu. (...)
DEVAMI

 
Hulusi Kaya
  Binlerce yıl Tarihe tanıklık eden Ülke: Mısır

(...)Bununla birlikte Osman’lının hizmetleri de Kahireyi kuşatmış. Yapılan her eser ya onarılmış ya ilave edilmiş veya yeni yapılmış. El Ezher camisinden tutun da, Kahire kalesi dahil olmak üzere, Amr İbnul As cami gibi, Hz. Hüseyin Cami gibi kahire başyapıtlarında mutlaka izleri bulunuyor. Şimdi adım adım gezimizin detayları. (...)
DEVAMI

 
 
 
ÖNEMLİ LİNKLER
 
Arama Yap

Google



 
Zekeriya Boray'ın kaleminden
SAKIN DENGEYİ BOZMAYIN……

     Çevrenizdeki varlıklara dikkat ettiğimizde her şeyin belli bir ahenk, düzen ve sistem içerisinde hareket ettiğini görürüz. Allah , kainatta bulunan her şeyi belli bir plan ve ölçü içerisinde yaratmıştır. Bu ölçü kainattaki varlıkların tutarlı ve uyumlu bir sistem oluşturmasını sağlamıştır. Yüce Rabbimizin Subuti sıfatlarından olan ilim sıfatıyla her şeyi en ince noktasına kadar bilen ,irade sıfatıyla da, bir çok alternatif,seçeneklerden kainattaki varlıkların yaşayabileceği en uygun, en iyi ortam ve en güzel şartları hazırlayandır. Yine subuti sıfatlarından olan kudret ve tekvin sıfatlarıyla da bunları en güzel şekilde yaratan ve yaratmaya devam edendir.Bunu O’ndan başka yapacakta yoktur.Biz canlılar yaşayabilmemiz için birçok şeye ihtiyaç duyarız.Bütün bunları bize veren O’dur, kainattaki bir çok şeyi bizim emrimize verende O’dur. Hayatımızı sürdürebilmemiz için atmosfere ,nefes alabilmemiz için oksijene suya ve değişik gıda maddelerine ihtiyaç duyarız. Oksijensiz yaşayamayız. Rabbimizin yüceliğine ve büyüklüğüne bakınız ki ,bunu sağlamak için kainatta,öyle bir ahenk öyle bir denge öyle bir sistem kurmuş ki hayret etmemek, onun yüceliğini büyüklüğünü kabullenmemek, ona inanmamak mümkün mü?.İşte muazzam ve mükemmel bir sistem. Biz insanlar oksijen alıp hücrelerimizde yakıp enerjimizi elde edip geriye karbondioksit açığa çıkarırken, aynı dünyayı paylaştığımız bitkiler ise bunun tam tersine, güneş ışıklarıyla birlikte karbondioksit kullanıp oksijen üretiyorlar.Yani bizim kirlettiğimiz havayı temizliyorlar. Böylece atmosferde oksijen ve karbondioksit dengesi korunuyor. Kainatta Allahın güç ve kudretiyle gerçekleşen bu muhkem, mükemmel, muazzam olaya fotosentez deniyor.Allahın yaratışında bir eksiklik bir aksaklık olması mümkün mü? Elbette mümkün değildir.Kuranı Kerimin Mülk suresinin 3 ve 4. Ayetlerinde bu konuya şöyle vurgu yapılmaktadır. ”O, yedi göğü bir ahenk ve nizam içinde yaratan O’dur.Sen, Rahmân olan Allah’ın yaratışında hiçbir düzensizlik göremezsin. Gözünü göğe çevir bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra gözünü iki defa çevir bak!; Göz (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin halde sana dönecektir”.Yüce Rabbimiz ,yaşadığımız bu kainatı ,dünyayı ve dünyanın içinde yaratıkları şeylerin hiçbirini tesadüfen meydan getirmemiştir. Bahsettiğimiz sıfatlarıyla, biyolojik, fiziksel ve toplumsal kanunlarla meydana getirmiştir. Bakıyorsunuz; insan doğuyor. büyüyor ve ölüyor. Hayvanlar ve ağaçlarda. Bunu engellemek mümkün mü? İşte Rabbimizin Ankebut suresi 57 ayette buyurduğu kanunu ” Her canlı ölümü mutlaka tadacaktır. Sonra biz’e döndürüleceksiniz” Hayır Dünyanın en iyi bölgesinde de yaşasan, en iyi gıdalarla da beslensen,çok güçlü ve kudretlide olsan yaşlanmayı engellemek mümkün mü? Ecel geldiği zaman başına dünyanın en ünlü doktorlarını da getirsen, dünyanın en şifa bitki ve ilacını da getirip versen,bütün malını mülkünü servetini de ortaya koysan, en yakınların eşin dostun ve sevdiklerinde baş ucunda olsalar ölümü engellemek mümkün mü? Öyle olsaydı dünyaya hükmetmeye kalkan Karunlar, firavunlar,nemrutlar kırallar,Sultanlar,padişahlar,başkanlar,doktorlar ,zenginler,güç ve kudret sahipleri ölmezdi. Ama Yüce Rabbimizin koyduğu biyolojik kanunlar sünnetüllah karşısında bütün bunlar nafile…Allahüteala Vakıa suresinin 83-85 ayetlerinde “Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize! Oysa siz o zaman bakıp durursunuz. Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz” Bakıyorsunuz yeryüzündeki sular güneş ışınlarlıyla ısınıp buharlaşıyor,atmosfere doğru yükseliyor orada bulutlar meydana gelmeye başlıyor ve en son olarakta yağmur taneciklerine dönüşüyor oradan da bulutlar ve rüzgarlar vasıtasıyla arzın değişik bölgelerine indiriliyor. İndirilen bu rahmetlerle yağmurlarla Allah ölmüş toprağa can, dünyamız hayat veriyor.Su hayat için zaruridir. Çünkü vucutumuzun 3/2 yani % 65-75 arası sudur. içtiğimiz ve kullandığımız sular.. Sulamada kullandığımız yer altı ve yer üstü suları. Pınarlar, kaynaklar, dereler, çaylar, ırmaklar, nehirler, deryalar denizler, ve okyanuslar…. Bin bir çeşit bitkiler ,ağaçlar,bağlar bahçeler daha neler neler …Bir düşünelim su olmazsa neler oluyor diye…Baharı belki hiç göremez,bin bir renkte çiçeklerin dans edişinden haberdar olamaz,mis gibi kokularını alamazdık.şırıl şırıl akan bir derenin , gürül gürül çağlayan bir şelalenin, kıyıya vuran dalgaların insanı ferahlatan sesini hiç duyamazdık. Denizin dibindeki inci ve mercanları bin bir çeşidiyle balıkları belki hiç ama hiç tanıyamaz lezzetlerini tadamazdık. Rabbimiz Nahl suresi 14 ayette ”İçinde taze etlerden yemeniz,takındığınız süs eşyasını çıkarmanız için denizi emrinize veren Allahtır. Sen gemilerin denizi nasıl yararak seyrettiğini görürsün. Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için Allah böyle yapmıştır” buyurmaktadır”. Peki temizliğimizi nasıl yapabilirdik? Her yer,her şey,herkes pis,kirli olurdu. Salgın hastalıklar başlardı. Adını bilmediğimiz birçok hastalık ortaya çıkardı,olan hastalıklarda da artış olurdu. Bunların hepsinden de öte hayat diye bir şey olmazdı. Yüce Rabbimiz Nur suresinin 45.ayetinde “Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır…” buyuruyor. Kuran'da yağmurun oluşumu ile ilgili aktarılanlar ise, tam da bu süreçlerden söz etmektedirler. Bir ayette bu oluşum hakkında şöyle bir bilgi verilir: “Allah, rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler.„ (Rum Suresi, 48)

Dünyamız, .yüce Rabbimiz tarafından canlı hayatına en uygun olacak şekilde, özel olarak tasarlanmış,en ince noktasına kadar dizayn edilmiş bir gezegendir. Atmosferindeki gazların oranından tutunda , güneşe olan uzaklığına, dağların varlığından, suyun içilebilir olmasına, bitkilerin çeşitliliğinden yeryüzünün sıcaklığına kadar kurulmuş olan pek çok hassas denge sayesinde dünya yaşanabilir bir ortamdır. Hayatı oluşturan öğelerin devamlılığının sağlanabilmesi için de hem fiziksel şartların hem de bazı biyokimyasal dengelerin korunması gereklidir.

İnsan hayatı çeşitli dengeler üzerine kurulmuştur. Bunların arasında en önemlisi insanın çevreyle oluşturduğu doğal dengedir. Doğa ise bir sistemler bütünüdür. Bu sistemler arasındaki ilişkiler çoğunlukla kişiler tarafından fark edilemeyecek kadar uzun ilişki halkalarıyla birbirine bağlı ve uzun süreli olabilmektedir. Doğal sistemlere dışarıdan gelebilecek etkiler sonucu doğal dengeyi oluşturan zincirin halkalarında meydana gelen kopmalar zincirin tamamını etkileyerek bu dengenin bozulmasına neden olmakta ve böylece çevre sorunları ortaya çıkmaktadır.

Bu sistemin dengeli çalışması gerekmektedir. Sistem dengeli çalışmazsa zararı insana dokunur. Tarlalarda fareler çoğalıyorsa buraları hiç bilmediğimiz böcekler istila ediyorsa fırtınalar dünyayı kasıp kavuruyorsa dünyanın iklimi değişiyorsa ozon tabakası deliniyor ve güneşin zararlı ışınları bizlere ulaşıyorsa, küresel ısınma sebebiyle kuraklıklar oluyorsa,buzullar eriyip dünyadaki su seviyesi yükseliyorsa,bazı ülkeler ve şehirler yükselen su sebebiyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorsa,ani yağışlar sel ve su baskınları oluyorsa,bu sebeplerle yeni hastalıklar çıkıyor olan hastalıklarda da belirgin bir artış oluyorsa doğal denge bozulmuş demektir. Bu dengenin bozulması doğrudan insan hayatını ve bu çevrede yaşayan her şey etkilemektedir. Tarımda daha fazla ilâç kullanılması sonucunda Toprak ve Bitki aracılığıyla insana geçen zehirli ilâç kalıntıları endüstriyel ve evsel kaynakların neden olduğu Su toprak ve Hava kirlenmesinin olumsuz sonuçlarını yine hepimiz görmekteyiz. Bunun için çevreyi korumak demek insanı korumak bütün canlıları korumak demektir. Her şeyden önemlisi Yüce Rabbimizin kurduğu bu muhteşem dengeyi korumaktır.İnsanoğlu var olduğu günden bu yana hem çevresindeki olaylardan etkilenmiş hem de çevresini etkilemiştir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bir çok ülke doğayı sonsuz bir kaynak olarak kabul etmiş ve kullanmış ve kullanmaya da devam etmektedirler. Tabiatın kendisini yenileyebilme kabiliyetinin sınırlı olduğunu fark edememişlerdir.Hala da bu gafletlerine devam etmektedirler.Akıllarını başlarına almak için başka hangi felaketlerin gelmesini bekliyorlar ki? Bunun sonucu olarak da insanlığın ortak malı olan çevreden geri getirilmesi zor hatta imkânsız olan sistemler ve canlılar yok olup gitmişlerdir. Bütün bunların sorumlusu kimdir? Elbette ki insandır. Çünkü yüce Allah Rum suresi 41 ayette aynen şöyle buyurmaktadır. “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”

Şimdi bütün insanlığa sormak istiyorum.
İnsan hayatı için olmazsa olmazımız olan oksijenimizi, temiz havamızı, kullandığımız yakıtlarla,egzoz gazlarıyla,fabrika bacalarından çıkan zehirli gazlarla daha bir çok etken ve etmenle kirletenler kimler? İnsan hayatı için zaruri olan sularımızı, ırmaklarımızı ,nehirlerimizi,denizlerimizi ve okyanuslarımızı. incelersek içerisinde birçok canlı organizmanın yanı sıra plâstik kutular petrol ve yağ kalıntıları kullanılmış kâğıt parçaları poşetler ve benzeri birçok atık ürünlerle kirletenler, bu sebeple sularda gözle görülmeyen bakterilerin mantarların ve diğer birçok mikroorganizma ve kimyasal atıkların oluşmasını sağlayanlar kimler? Ülkemizin doğal dengeleri arasında yer alan orman çayır mera ve sulak alanlarımız birçok canlı türünü barındırmakta ve nesillerinin devam etmesini sağlamakta olup günümüzde ormanlarımız özellikle yangınlar (kasıtlı veya yer açma bahanesiyle)nedeniyle büyük zarar görmekte çayır ve meralarımızın ise yanlış otlatma nedeniyle geleceklerini tehdit edenler. Ormanlarımızın yok edilmesi neticesinde su ve rüzgârın neden olduğu Erozyon sebebiyle ülkemiz topraklarının % 13.86’sı hafif düzeyde % 20’si orta derecede % 63’ü ise şiddetli ve çok şiddetli Erozyona maruz bırakanlar kimler?

Allahüteala Nahl suresi 18 ayette “Allahın lütfettiği nimetleri saymaya kalkışsanız onları saymanız mümkün değildir….” buyurarak bize verdiği nimetlerin hesapsız olduğunu belirtirken ,bu nimetlerin ilahi şifreleriyle oynayıp (GDO Genetiği değiştirilmiş gıdalar) nimeti külfete çevirenler kimler?Burada Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in 1979 yılında Konya Atatürk Kapalı Spor salonunda verdiği bir konferanstan bir anekdot aktarmak istiyorum.Sene 1979 Konya Yüksek İslam Enstitüsü son sınıf öğrencisiyim.Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in Konya’ya konferans vermek için geleceğine dair okulumuza ilanlar asıldı. Zamanı gelince gittim. Mizacı gereği bir çok konuya değindi ancak en enteresanı beklide size aktaracağım bu sözleri oldu. Amerika da bir kısım bilim adamı kuru fasulyeyi incelemişler ve demişler ki biz bunu seri olarak üretebiliriz. Kendilerine imkanlar sağlanmış,uzun çalışmalar sonucunda ürettiklerini ileri sürmüşler. Artık fasulyeyi dikmeye,sulamaya,otlamaya ,ilaçlamaya,aylarca kahrını çekmeye ve toplamaya gerek yok,biz bunu seri olarak üretiriz tıpkı ilaç üretiriz gibi demişler. Demişler demeye amma onların model olarak aldığı fasulye; toprağa atıldığı zaman birde toprak nemli ise hemen çimleniyor, yeşeriyor dal budak veriyor bir fasulyeden beklide bin ve daha fazlasını veriyor.Acaba bizim fasulyede bu özelliklere sahip mi? diye birini toprağa ekiyorlar. Gerekli tarımsal çalışmaları da yapıyorlar,günlerce bekliyorlar ne çimlenme var ne yeşerme! Bir bakalım şu fasulyeye diye açıp baktıklarında bırak çimlenmeyi,yeşermeyi dal budak verip fasulye vermeyi çürümeye başlamış. Yukarıda bir cümle kullandım “İlahi şifre” Nerden bilsinler bu bilim adamaları ilahi şifreyi, bu küçücük şeyde Allahın güç ve kudretini saklandığını nerden anlasın! Bu kadar delil varken Allah’ı tanımayan bu sözde bilim adamları! Allah yarattığı şeyin içerisine kendi şifresini, tabiri caizse kendi patentini koyduğunu nerden bilsinler.Kimin haddine onun yarattığı gibi yaratmak. İster bilim adamı olsun, istersen allame’i cihan.Bu günde aynı şeyler yapılmaya çalışılıyor.Ürünlerin genetiği (ilahi şifreleriyle)oynuyorlar.İnsanlar yediklerinde eski tatları alamadıklarından hastalıklara sebebiyet verdiklerinden şikayet ederlerken, İnsan sağlığını hiçe sayan ilahi lezzetlerin insanlar tarafından tadılarak Allaha olan bağlılıklarının ve O’na olan şükürlerinin artması bilim adamlarını hiç ilgilendirmiyor herhalde..

Aslında doğuştan bir ana ve babadan olmamıza,sonradan Hucurat suresi 10 ayette de belirtildiği gibi “İnananlar kardeştir” hükmü gereğince, kardeş olmamıza, bu alemde kardeşçe yaşamamız gerekirken,insanları yaralayanlar,öldürenler,zehirleyenler,sokakları savaş alanına çevirenler toplumu fesada sürükleyenler,sonrada biz bir şey yapmıyoruz diyenler kimler?

Evet bu soruları daha da çoğaltabiliriz. Bütün bunların, yani tabiattaki dengelerin, yukarıda anlattığımız sebeplerle bozulmasında da en çok etken olan bizleriz. Yani insanlar. En çok zarar görenlerde elbette bizler olacağız .Öylede olmuyor mu?

Bugün hava kirliliğinden, suların kirlenmesinden, ormanlarımızın ve yeşil alanlarımızın yok olmasından, gıdaların kimyasallarla ve genetiğinin bozulmasından, toplumun ahenk içinde yaşaması gerekirken kargaşa ve fesada uğramasından, sevginin saygının yerini şiddet ve nefretin, yardımlaşma ve dayanışmanın ve paylaşmanın yerini ,bencillik ve cimriliğin, tasarrufun yerini israf alırsa, hoşgörü ve bağışlamanın yerini anlayışsızlık ve önyargılar alırsa, bunlardan en fazla etkilenecek,en fazla zarar görecek olanlar yine o toplumun içinde yaşayan insanlar ve diğer canlılar olacaktır. Allahüteala bizi sık sık uyarmakta tabiattaki düzenin korunmasını istemektedir. Nitekim Bakara suresi 195 ayette aynen şöyle buyurmaktadır. ”…Kendi ellinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik yapın çünkü Allah iyilik yapanları sever.” Bütün bu yaptıklarımızla kendi elimizle kendimizi tehlikeye atmış olmuyor muyuz?? lütfen dikkat..

Çevrenin korunması onu en çok etkileyen insanın bilinçlendirilmesi ve eğitimi ile mümkündür. Bilinçlenmemiş bir toplum canlıları tüketir; havayı Suyu kirletir ve en önemlisi dünyayı kendinden sonra başkalarının kullanacağını düşünmez.

Dengeli temiz Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını gelecek nesillere sağlamak insanların temel yükümlülüğü olmalıdır. Bu konuda gerek öğretim programlarını hazırlayanlara gerekse uygulayıcılara büyük sorumluluk düşmektedir.

Daha sağlıklı daha temiz daha yaşanılabilir bir çevre istiyorsak yöneticisinden bilim adamına çiftçisinden sanayicisine yaşlısından gencine kısaca toplumun her kesimi ile iş birliği kurulmalı; gereken eğitim ve bilinçlendirme sağlanmalı ve herkes çevrenin korunması için bir şeyler yapmalıdır.

Sonuç olarak biyolojik çeşitlilik global bir kaynak olarak düşünülmeli ve yine global olarak korunmalıdır. Ülkeler gerek kendi içlerinde gerekse bir araya geldiklerinde biyolojik çeşitliliğin azalmasını ve tahribini önleyemezlerse kendi kendilerine zarar vereceklerdir. Yapılacak her türlü plânlamanın yatırımın ekonomik hesabın yaşamın devamı ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını dikkate alarak yürütülmesi doğanın sonsuz yararlarının güvencesi içinde yaşamamızı sağlayacaktır. Nasrettin Hoca gibi bindiğimiz dalı kesmeyelim.

Son olarak şunları yazmak istiyorum. Geçen yüzyıl yani 20 yüzyıl birçok bilimsel gelişmenin yanında bu yüzyılın insanının vahşet, zülüm ve gaddarlığından :açgözlülüğü ve hırsından sadece insanlar değil ,tüm tabiat ve tabiattakiler ,yaşayan her şey bu olumsuzluklardan etkilenmiştir. Böyle giderse, kıyametin kopmasına gerek kalmadan insanlık topyekun bir intihara kendiliğinden gitmiş olacaktır. Bu gerçek BM’in kurduğu “Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunun” hazırladığı ve ORTAK GELECEĞİMİZ adıyla yayınlanan raporda açık seçik belirtilmektedir.

Unutmayalım: Tek bir dünya var. Geçenler bu dünyada yaşadılar,bizler yaşıyoruz,yaşayacaklar da var…

“ONUN İÇİN SAKIN DENGEYİ BOZMAYALIM”

06/06/2010
Zekeriya BORAY
75. Yıl Şehitler İlköğretim Okulu Din Kültürü
ve ahlak Bilgisi Öğretmeni KARAMAN
EMail:Zekeriya.boray@gmail.com



 Bu yazı 2926 defa okundu.
Önceki yazılar...
1

Hayra Davet

2

Kıyamete kadar savaş

3

BİR İNSAN=BÜTÜN İNSANLAR

4

KIYMETİNİ BİLİN…

5

SAKIN DENGEYİ BOZMAYIN…

6

KURAN’I KERİM; BATIL VE BATININ VELVELESİ…

7

KURAN : KARŞITKLARINA MEYDAN OKUYOR…

8

KUR’AN’I KERÎMİ OKUMAK, ANLAMAK VE YAŞAMAK( 1)…

   
Başa Dön