Abidin Sever

HAC İBADETİ

(...) Çoluk çocuğumuz bile bizim için bir imtihandır. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur: “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan sebebidir ve büyük mükafat Allah’ın katındadır”(Enfal:8/28. Oğluna olan sevgin bile, seni deneme yoludur. Hz. İsmail’in sevgisi Hz. İbrahim için bir imtihandı; şeytanla karşılaşmalarında onun tek zayıf yönü olmuştu bu. (...)
DEVAMI

 
Hulusi Kaya
  Binlerce yıl Tarihe tanıklık eden Ülke: Mısır

(...)Bununla birlikte Osman’lının hizmetleri de Kahireyi kuşatmış. Yapılan her eser ya onarılmış ya ilave edilmiş veya yeni yapılmış. El Ezher camisinden tutun da, Kahire kalesi dahil olmak üzere, Amr İbnul As cami gibi, Hz. Hüseyin Cami gibi kahire başyapıtlarında mutlaka izleri bulunuyor. Şimdi adım adım gezimizin detayları. (...)
DEVAMI

 
 
 
ÖNEMLİ LİNKLER
 
Arama Yap

Google



 
Zekeriya Boray'ın kaleminden
BİR İNSAN=BÜTÜN İNSANLAR

70. وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً كَثِيرٍ مِّمَّنْ عَلَى

70. Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde (çeşitli araçlarla)taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. (İsra suresi 70.ayet)
Dünyada hiçbir din, hiçbir düşünce ve hiçbir rejim, İnsana, (İslâm’ın verdiği kadar) lâyık olduğu değeri vermemiştir. Kur’ân-ı Kerîm, bunun en canlı şahididir ve işte kanıtlar

  1. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de ona; «Ey İnsan!» diye iki kez bizzat hitap etmiştir. İnfitâr Sûresi âyet/6 ve İnşiqâq Sûresi âyet/6.
  2. «İnsan» adıyla bir sûre indirmiştir. Dehr(insan)suresi 76. sure
  3. Kur’ân-ı Kerîm’de «İnsan» kelimesi 65 kez ve aynı anlama gelen «İns» kelimesi de 9 kez geçmektedir.

  4. İslâm’ın –çarpıtılmamış- ilk şekilleri anlamına gelen bütün semavî dinlerde de insana önem verildiği, yine Kur’ân’ın birçok mesajlarından anlaşılmaktadır.

Esasen Kur’ân-ı Kerîm’in tümü insana hitap etmektedir. Çünkü bu yüce kitap, baştan sona kadar verdiği bilgilerle, bütün beşeriyeti eğitmek, fertler ve toplumlar arasındaki iletişimi düzenlemek, barış ve refah dolu en ideal bir sosyal düzen içinde insanların özgürce yaşamaları ve nihayet iki cihanda da mutlu olabilmeleri için yol ve yön göstermiş, onları düşünmeye sık sık davet etmiş,insan ve topluma ve insanlığa , yararlı tavsiye ve emirlerde bulunmuş ve insana, ailesine,topluma ve bütün insanlığa zararlı olan şeyleri de yasaklamıştır. Bütün bunların sebebi insanın hem dünyada hem de ahrette mutlu,huzurlu ve müreffeh bir hayat yaşaması içindir. İstiklal Marşımızın şairi merhum Mehmet Akif Ersoy mısralarında bunu ne güzel ifade ediyor:
İbret olmaz bize ,her gün okuruz ezber de!
Yoksa, bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan Kuranın
Çünkü kaydında değil ,hiçbirimiz mananın;
Ya açar Nazm-ı Celilin,bakarız yaprağına;
Yahut üfler, geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkiyle bilin,
Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için!
(SAFAHAT Sayfa:169)

Allahüteala yaratılmışların içinde en değer verdiği insanı bu yüzden, «eşref-i mahlûkât» olarak yarattığını söylemiştir.

İslâm’da, insana ne kadar büyük önem verildiğini, Kur’ân-ı Kerîm’in başka yerlerinde de çarpıcı bir şekilde görmek mümkündür. Örneğin, şöyle buyrulmaktadır;
«İncire, zeytine, Sînâ Dağı’na ve bu güvenli beldeye andolsun ki biz insanı en güzel biçimde yarattık» Tin suresi ayet:1.2.3.4 Bakıyorsunuz Allah en güzel fizyonomiyi(Yüz çizgilerinin genel durumundan çıkan anlam ,yüz ifadesi) insana lütfetmiş,bu yaratılışa ek olarak değişik meziyetler ,kabiliyetler,yetenekler bahsetmiş bu sayede de yer yüzünde Allahın halifesi mertebesine erişmiştir.melekler insana secde etmiştir.kainattaki her şey ona boyun eğmiş,eğdirilmiştir. Burada biçimden amaç, sadece insan fiziği değil, bununla birlikte onun taşıdığı çok yönlü nitelikler ve meziyetlerdir. Hiç kuşkusuz insan, bütün canlılar, hatta bütün varlıklar içinde fizik bakımdan Allah’ın en güzel eseridir. Anatomisi, biyolojik yapısı, organlarının dizaynı, dış figürleri, (duruşu, yürüyüşü ve manevra yetenekleri gibi) hareket ve intikal biçimleri, algılama ve tepki gösterme şekilleri bakımından kelimenin tam anlamıyla İNSAN MUHTEŞEM BİR VARLIKTIR. Bunun yanı sıra tasarlamak, kurgulamak, karşılaştırmak, etüd ve kritik etmek, düşünerek mantık yürütmek, ilkelere dayalı olarak tartışmak, itiraz etmek ve savunmak, kanıtlamak, sebeplere tutunmak suretiyle sonuca varmak, belli kurallar koymak, sevinci. Acıyı, sevgiyi ve nefreti ince, edebi ve estetik ifadelerle anlamlandırmak, hesaplı yöntemlerle kurmak, yapılandırmak, önlem alarak saldırmak, infaz etmek, yıkmak ve imha etmek gibi uygulamalı düşünsel kabiliyetler bakımından da insan yine oldukça muhteşemdir ve Allah’ın en büyük kudret mucizesidir. İnsan öbür bütün canlılardan farklı olarak dilbilimi disiplinleri içinde ses ve sözle, müzik ve sanatla, işaretlerle, şifre ve sembollerle, anlaşır ve haberleşir. İletişim ve bilişimde insan, bulduğu ve geliştirdiği gramer kuralları sayesinde, bu kurallara dayalı olarak meydana getirdiği farklı dillerle ve lehcelerle, çeşitli alanlarda -saymakla bitmeyen- eserler vererek bu mucizeyi parlak tablolar içinde sergilemektedir. Özellikle, bugün geliştirdiği teknoloji sayesinde insan, bu mucize karşısında büyük bir şaşkınlık yaşamakta, eserleri kadar bizzat kendine de büyük hayranlık duymaktadır. Onun içindir ki Allah Teâla, yarattığı bu muazzam eserine, biraz önce sayılan güzellikler ve üstün nitelikler ilgisiyle şöyle bir soru yöneltmektedir: «Ey insan! İhsânı bol olan Rabb’ine karşı seni ne yanılttı?! O Rabb ki seni yarattı, vücudunu ölçü ve âhenk içinde yapılandırdı. Organlarını dilediği bir kurguyla düzene koydu» İnfitâr Sûresi âyet/6, 7, 8.

Allah Teâlâ, bu müthiş hitapla insanı uyarmakta, onun tutum ve davranışlarını çok anlamlı ve her şeyi özetleyen ilâhî bir üslup içinde- sorgulamaktadır. Bu da O’nun, insana verdiği önemi başka bir ifadeyle ön plana çıkaran kanıtlardandır. Burada dikkat çekici olan şey, uyarı ve sorgulama yapılırken insanın vücut binasına ait muhteşem görüntünün söz konusu edilmiş olmasıdır. Hz Ali(R.A) Bu konuda “insan kendini hakir bir varlık olarak görür ,halbuki insan meleklerden de üstün olduğunu,alemlerin kendisinde gizlenmiş,cihanların kendisinde dürülüp bükülmüş olduğunu bir bilse…” diyerek insanın ne kadar muazzam bir varlık olduğuna vurgu yapmaktadır.Hakikaten insan eğer kendi bünyesi üzerinde bilgi ve bilinçle çok derinden akıl yürütecek olursa, ibretlerle dolu, düşündürücü, eğitici ve hatta neşelendirici parlak tablolarla karşılaşır. Beşeriyet tarihi boyunca hemen her ırk ve milletten, her dilde, insanın gerek fizik yapısı, gerekse düşünceleri ve psikolojisi üzerine kütüphaneler dolusu eserler yazılmıştır.. Allah Teâlâ, insana o kadar büyük önem vermiştir ki bütün canlılar arasında kendine, yalnızca onu doğrudan muhatap kılmıştır. Elbette ki Yüce yaratıcı aynı zamanda bütün canlılara, hatta kainatın her zerresine kendini hissettirmiş, canlı cansız ne varsa her şeyi, ilâhi azameti karşısında dize getirmiştir. «Yedi gök, yeryüzü ve onların içinde bulunanların tümü Allah’ı tesbih ederler, Her şey O’nu hamd ile tesbih eder, fakat siz onların tesbihini fark edemezsiniz...» İsra suresi 44.ayet.

İnsan’ın, Allah katında sahip olduğu önemi, O’ndan aldığı son vahiy ile beşeriyete ilân eden elçi olarak Hz. Muhammed (s)’in bizzat kendisi de insana büyük önem vermiştir. Bu nedenledir ki Allah Teâlâ’dan aldığı mesajları insanlara iletirken uğradığı dayanılmaz eziyet ve işkenceleri daima sabırla karşılamış, hiçbir baskıyı, hiçbir zulüm ve tecavüzü şahsi mesele haline getirmemiş, düşmanlarına karşı kendinden dolayı kin bağlamamış ve misillemede bulunmamıştır. O daima, insanların yanılabileceğini hesap ederek kendisine karşı ağır suç işleyenleri affetmiş, insanları küçük düşürmeden onların yanlışlarını düzeltmeye çalışmış ve çarpıcı hoşgörü örnekleriyle alicenap davranmıştır. Bunun en güçlü kanıtları da O’nun, sırf yönettiği toplumu savunmak ve masum insanları tecavüzden korumak amacıyla düşmanlarına karşı zorunlu olarak giriştiği savaşlardır. Hz. Peygamber (s)’in, çağının «Asr-saadet» olarak tarihe geçmesinin nedeni işte budur.

İdeal anlamda uygulandığı çağda İslâm, getirdiği yeni ahlâkî değerleriyle, koyduğu adalet kurallarıyla, geniş özgürlük anlayışıyla insana ne kadar büyük değer verdiğini kanıtlamıştır. Dolayısıyla, bu değerlerin ve bu ilkelerin ciddiyetle, içtenlikle ve eksiksiz uygulandığı İslâm’ın ilk çağında mü’minler, (çok meşgul ve yorgun olmalarına rağmen) onurlu, özgür ve memnun yaşamışlardır.

Allah Teâlâ’nın insana verdiği büyük öneme ve yüksek değere karşın, acaba o, bugün kopardığı fırtınalar içinde bunun farkında mıdır?

Genel manzaraya bakıldığında, muazzam kainatın baş döndürücü enginliği içinde bugün, sadece küçücük yer küre üzerinde yaşadığı sanılan insanoğlu, gerek bin yıllar önce inen ilâhî mesajlardan aldığı ilhamla, gerekse kendi akıl ve mantığından aldığı güç ve moralle gerçekleştirdiği teknolojiden yararlanarak dünyanın sınırlarını aşmaya çalışmaktadır. İnsanoğlu bugün çok mağrurdur. İçinde gökdelenlerin sivrildiği,akıllı evlerin bulunduğu plânlı, modern, ışıl ışıl ve kalabalık megapoller; havada, karada ve denizlerde işleyen ve dünyanın her köşesini birbirine bağlayan ulaşım ve iletişim şebekeleri, dev sanayi merkezleri ve uzay keşifleri, insanoğlunun bu gururunu okşamaktadır. Bu nedenle, derin bir gaflet girdabına saplanmış olan insan, yaratıcısının kendisine verdiği önem ve değeri umursamamaktadır. İlâhî emanetin taşıyıcısı olan bu varlık, aslında Allah’ın kudret eliyle dizayn edilmiş çok ilginç, çok esrarlı, çok karmaşık ve çok değerli bir yapıdır. Ne var ki kendisi, çoğu zaman kendine bu açıdan dönüp bakmaz. Bilakis o, sadece sınırsız arzusunun peşinden sürüklenip durur. İşte insanı bencilleştiren, onu doyumsuz, kararsız, kıskanç, hırslı, kuşkulu, dertli, hırçın ve saldırgan yapan, onun bu yanıdır. Dolayısıyladır ki onun bu cephesi, nefis ve şeytanın hedefi olmuştur. Bu iki ajan,iki düşman onu daima bu cepheden fethetmeye çalışırlar. Arzusunun kumandasına bu yolla hakim olmak için uğraş verirler. Onun için İslâm, insanın dışından çok içine önem vermiştir ve ona hikmet dolu reçeteler sunmuştur. Bu reçetelerdeki ilaçların hepsi de ferahlatıcıdır. İnsan bunlarla ancak maddi ve manevi şifaya kavuşabilir, gerçek huzuru bulabilir.

Belki de bu nedenledir ki Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır; «Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. Onlarsa, onu yüklenmeye yanaşmadılar ve ondan korktular da insan onu yüklendi. Ne ki o, cidden çok zalimdir, çok cahildir». Ahzâb Sûresi âyet/72. Bu âyet-i kerîmede ulaşılması çok zor, ya da pek mümkün gözükmeyen birçok sır bulunuyor olsa bile en azından şu kadarı anlaşılmaktadır ki insan ne kadar olgun gözükse de fevrîdir, kararla pişmanlık arasında sürekli gider gelir; kuşku, kaygı, tahmin, doyumsuzluk ve tecessüs içinde, durup dinlenmeden fikir ve tutum değiştirir. Bu nedenle onun yaşamı baştan sona kadar yaz-bozdan ibarettir. Şekiller, renkler, kokular, süsler, takılar, müzikler, modalar, geziler, kıskançlıklar, hayaller, sevdalar ve kavgalar onun hayatında hep birbirini kovalarlar; birer fırtına gibi hep eser dururlar... Dolayısıyladır ki o, hiçbir zaman sürekli bir memnuniyet ve mutluluk durağını yakalayamaz. Psikologlar, hekimler, avukatlar, danışmanlar, medyumlar, falcılar, üfürükçüler, büyücüler, hatta palyaçolar bile hep onun dertlerine çare bulmaya çalışırlar. İş beğenmez, renk beğenmez, yemek beğenmez, kendinden başkasını hiç mi hiç beğenmez. Gülümser, ama sen git bir de onun içini sor! Ona göre her kes fesat, çıkarcı, fırsatçı, bencil ve nankördür. Bir tek kendisi dürüsttür! «Çok akıllı ve yeteneklidir ama kadrini bilen yoktur!».

İşte insanoğlunun genelde iç profili böyledir. Psikolog ve ahlâkçı yazarların eserleri bu örneklerle doludur. Gerçekten de insan daha doğarken dertlidir. Ağlayarak hayata gözünü açar, korku ve panik içindedir; hatta bu kısacık yolculuğun sonunda bile yorgun düşer; öyle ki on yıllar sonra çıkacağı uzun yolculukların sanki yorgunluğunu önceden yaşar gibi günlerce uyur.Zaten iki cıhan serveri Hz. Muhammed Mustafa (S:A:V) de bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor ” insanlar uykudadır.öldükleri zaman uyanırlar”(Accilluni-Keşfül Hafa cilt.2 sayfa 312)Evet insanlar bu uykudan uyanacaklar ama iş işten geçmiş olacak.Yine Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle;
Yıllarca,asırlarca süren uykudan artık;
Silkin de;muhitindeki zulmetleri yak, yık!
Bir baksan a: gökler uyanık yer uyanıktır;
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır!


İslâm, insana o kadar büyük değer vermiştir ki bir tek kişiyi bile öldürmenin, ne korkunç bir cinâyet olduğunu,bir insanın öldürülmesinin bütün insanlığı öldürmek olduğunu bildirmektedir.Şu insana verilen değere bak! ..bir insan=bütün insanlar.Acaba değerimizi biliyor muyuz,bunun kadir ve kıymetini bilip ,bize bunu ihsan eden Rabbimize karşı kulluğumuzu yerine getirip,verilen bunca nimete şükredebiliyor muyuz?.Bu konuyla ilgili olarak Kur’ân-ı Kerîmde aynen şöyle buyrulmaktadır;

«Onun için, İsrailoğulları’na şu yükümlülüğü getirdik: Her kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde anarşi çıkarmamış birini öldürürse o, bütün insanları öldürmüş gibi olur kim de bir nefsin yaşamasına sebeb olursa,bütün insanları yaşatmış gibi olur….» Maide Suresi 32.ayet

Bir insanın hayatını bütün beşeriyetin hayatına eşdeğerde gösteren bu âyet-i kerîme, Allah Teâlâ’nın insana ne kadar büyük kıymet verdiğini açıkça belgelemektedir.Ancak bunu bir türlü anlamayan veya anlamak istemeyen israiloğulları dün olduğu gibi bugünde aynı tavrı sergilemektedirler.Bugün Filistin’de insanları adeta canlı hedef olarak,bilerek öldürmektedirler.Aradan yüzyıllarda geçse bu israilogulları akıllanmayacaklar ve bu tutumlarından vazgeçmeyeceklerdir. Allahın bu son derece önemli hükmünü insanlığa ileten Hz. Muhammed (a.s) de insanın özgür, onurlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için büyük titizlik göstermiş, çaba harcamış ve bu konuda canlı ve çarpıcı örnekler vermiştir. Hz. Peygamber’in insanlara her zaman gösterdiği yakınlık, alçak gönüllülük, merhamet ve olağanüstü ilgi, zaten bu gerçeği genel anlamda kanıtlamaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de bunu belgeleyen âyet-i kerîmeleri şöyle sıralayabiliriz: «Gerçek şu ki; aranızdan gayet onurlu bir elçi size geldi; sıkıntıya düşmeniz O’na ağır gelmektedir. Size o kadar düşkündür ki üzerinize titriyor! Mü’minlere karşı oldukça şefkatli ve merhametlidir»Tevbe Sûresi âyet/128.

« Hadis ve Siyer kaynakları bu örneklerle doludur. Baştan beri sıralanan bütün bu belgesel kanıtlar, İslâm’ın,güçlü iki kaynağı olan kitap ve sünnetle insanın yaşamını, güvenliğini, hak ve özgürlüklerini ne derece teminat altına aldığı açıkça anlaşılmaktadır. Ancak büyük bir esefle ifade etmek gerekir ki Müslümanlar adalet ve eşitliği sağlamak konusunda her zaman gerektiği kadar duyarlı davranmamış, 1500 yıllık İslâm tarihinin birçok dönemlerinde ve İslâm vatanının çeşitli bölgelerinde baskı ve zulme dayalı yönetimler işbaşına gelmiş, arkalarından çok kötü birer sicil bırakmışlardır. Günümüzde dünya müslümanlarının uğradığı çöküntü ve perişanlığın birçok nedenlerinden biri de budur.

«..Bir toplum kendindekini değiştirmedikçe Allah da onlardakini değiştirmez» (Rad suresi 11.ayet) Bu ayet-i kerimeyi şöyle açmak mümkündür; Bir toplum, eğer Allah(cc)’ın kendisine ihsan ettiği nimetleri kötüye kullanmaz,onun hükümlerine boyun eğer,emirlerini titizlikle yerine getirir yasaklarından kaçınır ise Allah Teâlâ da onu ellerinden almaz, mutluluk ve refahlarını yoksulluk ve perişanlıkla değiştirmez. Peygamberimiz (S.A.V)Bizi uyararak şöyle buyuruyor;
«Canımı kudret elinde bulunduran Allah (c)’a yemin ederim ki; ya iyiliği emredecek ve kötülükten sakındıracaksınız, veya Allah (c), üzerinize bir ceza gönderecek, sonra (kurtulmak için dönüp) O’na dua edeceksiniz; O ise duanızı kabul etmeyecektir»

Hiç şüphe etmemek gerekir ki iyiliği yaymak ve insanları kötülüklerden sakındırmak; önce onları yetiştirmek, eğitmek, bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve aydınlatmakla mümkün olabilir. İslâm’ın gösterdiği doğrultuda ve gerçek anlamda insanlara değer vermek için atılacak ilk adım işte budur.

“HEP BİRLİKTE ALLHIN İPİNE (KURANA)SIMSIKI SARILIN.VE SAKIN AYRILIĞA DÜŞMEYİN. Ali İmran suresi 103.ayet.

02.03.2008
Zekeriya BORAY
75.YIL ŞEHİTLER İLKÖĞRETİM OKULU DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENİ
KARAMAN


 Bu yazı 2792 defa okundu.
Önceki yazılar...
1

Hayra Davet

2

Kıyamete kadar savaş

3

BİR İNSAN=BÜTÜN İNSANLAR

4

KIYMETİNİ BİLİN…

5

SAKIN DENGEYİ BOZMAYIN…

6

KURAN’I KERİM; BATIL VE BATININ VELVELESİ…

7

KURAN : KARŞITKLARINA MEYDAN OKUYOR…

8

KUR’AN’I KERÎMİ OKUMAK, ANLAMAK VE YAŞAMAK( 1)…

   
Başa Dön