Abidin Sever

HAC İBADETİ

(...) Çoluk çocuğumuz bile bizim için bir imtihandır. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur: “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan sebebidir ve büyük mükafat Allah’ın katındadır”(Enfal:8/28. Oğluna olan sevgin bile, seni deneme yoludur. Hz. İsmail’in sevgisi Hz. İbrahim için bir imtihandı; şeytanla karşılaşmalarında onun tek zayıf yönü olmuştu bu. (...)
DEVAMI

 
Hulusi Kaya
  Binlerce yıl Tarihe tanıklık eden Ülke: Mısır

(...)Bununla birlikte Osman’lının hizmetleri de Kahireyi kuşatmış. Yapılan her eser ya onarılmış ya ilave edilmiş veya yeni yapılmış. El Ezher camisinden tutun da, Kahire kalesi dahil olmak üzere, Amr İbnul As cami gibi, Hz. Hüseyin Cami gibi kahire başyapıtlarında mutlaka izleri bulunuyor. Şimdi adım adım gezimizin detayları. (...)
DEVAMI

 
 
 
ÖNEMLİ LİNKLER
 
Arama Yap

Google



 
Misafir kalem Alibeke Koçak'ın kaleminden
Hayat ve memat arasında insan!...‏

İnsan yaratılış itibariyle, diğer yaratılanlardan farklı yaratılmıştır. Bunun akabinde ise vazifesi farklıdır. İneğin vazifesi süt vermek, elma ağcının vazifesi elma vermekse insanın vazifesi ibadet etmektir. Kainatta hiçbirşey başıboş, öylesine yaratılmamıştır, hepsi bir gaye ve amaç için yaratılmıştır. Dünya bir pinpon topu gibi vurdukça rastgele giden değil, bir intizamla seyr vazifesi verilmiş bir düzenler bileşenidir.

Bir yerde okumuştum; Atlar diyor, deh dedikçe, yükün altına girdikçe, sahibinin şiddetine maruz kalsa bile bundan zevk alır. Çünkü vazife itibariyle bu onun işidir. Allah onu o iş için yaratmış, fıtratı o işe uygun olarak yaratılmış oda bundan zevk alıyor. Yani kainatta boşluk yok, rastgelelik yok, her şey bir nizam içinde, yerli yerinde, muntazam bir şekilde yaratılmış. Bilim adamları bir araştırma yapıyorlar diyorlar ki; İnsan daha daha mükemmel nasıl olabilirdi? Netice;Bundan daha mükemmel olamazdı, Yaratıcı en mükemmel şekilde yaratmış, dahası olamaz.

İnsan diyoruz;İnsan sadece et ve kemikten mamül, kan ve fışkılarla çevrilmiş bir mahluk değildir. İnsan dediğimiz zaman durup düşünmemiz gerekiyor. İnsan nedir diye sorulduğu zaman anlatmakla bitmez bir hazineden bahsediyoruz.
Aşağıdaki cevap akli yönden yani felsefenin cevabıdır.
''İnsan, evrenin tek rasyonel (akli) varlığıdır. Realite ve insan bilinci, belirli bir kimliğe sahiptir; belirli bir tabiatı ve ihtiyaçları vardır. Realiteyi anlamak ve hayatta kalmak için, insanın en temel aracı AKLIDIR. Realite tekdir, insan bilincinin de tek bir tabiatı vardır. İnsan, özgür iradeye sahip, kendini üretebilen ve idare edebilen bir kahramandır. Yani insan, "ilahi tecelli" veya "üretici güçler" gibi kendi dışındaki kuvvetlerin programladığı, cevhersiz, çaresiz bir robot değildir. ''

İnsan yaratılanların en mükemmeli, en eşrefi, adı üzerinde eşrefi mahlukat, yani en şerefli mahluk. Mahllluk halk edilen manasındadır yanlış anlaşılmasın.


İNSANIN diğer varlıklarla ortak yanları olduğu gibi onlardan ayrıldığı, kendine has özellikleri de var.
Canlı olmada, bütün hayvanlarla müşterekiz; hepimiz görüyor, işitiyor, yiyip içiyor, çoğalıyoruz.

Düşünüp fikir üretme noktasında ise onları çok gerilerde bırakıyoruz.

Ve son nokta: İman sahibi olmak. Bu noktada müminler, inançsız insanlardan ayrılırlar. Onlarla akla sahip olmada müştereklikleri vardır; ama onu kullanma biçiminde yolları ayrılır. Müminin, görmesi işitmesi gibi, aklı da kalbine hizmet eder ve imanının inkişafına vesile olur. İnançsızların akılları ise nefislerinin ve heveslerinin emrindedir; sadece dünya için, menfaat için, makam için, zevk ve sefa için çalışır.

Gerçek insanlık imanla başlıyor. Nur Külliyatında bu husus şöyle dile getirilir:
İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder…..
Küfür insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder. (Sözler, 23. Söz)
Buna göre gerçek hümanizm, insanları İslam’a ve imana kavuşturmak için çaba göstermek demektir.

Furkan Sûresinden iki ayet:
“Heveslerini ilah edinen kimseyi gördün mü? Ona sen mi (ondan sorumlu bir) vekil olacaksın? ” (43)

“Onların kalpleri vardır, ama onlarla gerçeği kavramazlar; gözleri vardır, lâkin onlarla görmezler; kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte onlar, hayvanlar gibidir, hatta daha da sapıktırlar. ” ( A’raf. 179)

Mevlana’nın güzel bir sözü var. Buyurur ki, “İhtiyar oyunla oyalandıkça çocuk sayılır. Burada yaşa itibar yoktur. ”

Dersine çalışmayıp oyunla oyalanan bir çocuk ve çocuklarla aynı oyunu oynayan bir ihtiyar birlikte düşünüldüğünde biz çocuğu bir derece mazur görür, ama ihtiyarı ayıplarız. Hayvanla aynı işi yapan insan da ondan bir bakıma daha aşağı düşer.

İşte hümanizm, “insanları bu düşüş ve çöküşten kurtarmaya çalışmak, onlara acımak ve imdatlarına koşmak” şeklinde anlaşılmalıdır.

Hayvanlar masum varlıklardır. Onlar kendi hevesleriyle hareket etmezler. Onların yaratılışlarında harama istek duyma yoktur. Üzerlerine düşmeyen işlere yönelmez, kendilerine takdir olunandan başkasını istemezler. Yaratılışlarına konulan cihazlarla görevlerini eksiksiz yerine getirirler. Bu ise onların ibadetleridir.

İnsanı alçaltan üç büyük sebep “küfür, şirk ve kötü ahlâk”tır. Bunların üçü de hayvanlar için söz konusu olmadığından bu yollara giren bir kişi hayvandan daha aşağı bir mertebeye düşmüş olur.

Hayat felsefelerini hayvanî zevklere bina eden kişiler, bu zevkleri dolu dolu tatmalarına karşılık insanlık yönünden çok ama çok boş kalmış olurlar.

Nefis, ahlâksızlıkla, sefahatle bir süre oyalansa bile kalp ve ruh bunlarla tatmin olmadığı için insanın önüne iki yol çıkıyor: Birisi tövbe ederek iman ve ahlâk çizgisine girmek; diğeri ise düşünmeden yaşamayı tercih etmek ve çareyi alkol ve sonunda uyuşturucuda bulmak.

Bazı Avrupa ülkelerinde sefahatin yol açtığı bunalımın boyutları o dereceye varmış ki, gençlere devletin açtığı özel kliniklerde uyuşturucu şırınga ediliyor. Bunun sebebini sorduğunuzda şu cevabı alıyorsunuz. Uyuşturucuya müptela olan bir genç bunu alacak parası olmadı mı akla gelen her çılgınlığı yapar, hırsızlığa da başvurur, yağmalamaya da. Bir de dozunu kaçırdığında daha ileri derecede uyuşturucu müptelası olur. Bunlara fırsat vermemek için bu işi devlet resmen icra ediyor.

Nefislerine uyarak bu çıkmaz sokağa girenler, dünyadan en ileri manada faydalandıklarını sanırlar. İnsanlık ve iman sahalarındaki bütün manevi lezzetleri, sefaları, zevkleri, feyizleri bir tarafa bırakır sadece madde, makam, yiyip içme ve eğlence ile kendilerini oyalarlar. Ömür sermayelerini en çirkef sahalarda kullanmakla düştükleri perişanlığın farkında bile değillerdir.

Nefislerini kandırmak için bu tehlikeli yola cazip bir isim koyarlar: Dolu dolu yaşamak

Elimizde dolu bir sürahi ve masamızda boş bir bardak bulunsun. Bardağımızı doldurmaya başladığımızda sürahi de boşalmaya başlar. Demek ki hem bardak hem de sürahi dolu kalamıyor.

Diyelim ki, hayatı dolu dolu yaşamak istiyoruz. Servetimiz yerinde. Kapımızda hizmetçilerimiz, yazlığımızda bekçilerimiz var. Bu insanların da hayatı dolu dolu yaşama hakları yok mu? Varsa onların da servetleri, köşkleri, yazlıkları, hizmetçileri ve bekçileri olmalı değil mi?

Bu sorular bizi şu gerçekle buluşturacaktır: Dünya rahat yeri değil, bir başka alem için çalışma, orası için azık hazırlama, orası namına imtihanlar geçirme, gayret gösterme, ter dökme, acı çekme, üzülme diyarıdır. Bu noktada şu kısa dünya hayatındaki geçici lezzetlerin bir manası kalmıyor. Hizmetçimiz ve biz farklı sorular sorulmuş öğrencileri andırıyoruz. Önemli olan sonuçtur, imtihan edildiğimiz konular değil. Hizmetçimiz dürüst yaşar, helal kazanır, iman ve ahlâk dairesinde istikametli bir ömür geçirirse, ölümle başlayacak olan ebedî yolculuğu saadetle sonuçlanacak demektir. Bu adam dünya zevklerini çok fazla tatmamış, ama hayatı dolu dolu yaşamıştır.

Selam ve dua ile.
Cumanız mübarek olsun.

Alibeke Koçak, 11 nisan 2008, Konya

 Bu yazı 2765 defa okundu.
Önceki yazılar...
1

Essalamün Aleyküm

2

Vazifen Ey Nefsim

3

Yolculuğa varmısın?

4

Gülerek Gitmek

5

Hayat ve memat arasında insan!...

6

Peygambere Göre Aile Hayatı‏

7

ADAB-I MUAŞERET(AHLAK)KURALLARI / Görgü Kuralları

8

RİSALE-İ NUR'DA RAMAZAN

9

ÖLÜMÜN HİSSİYATINDA

10

BİR SEÇİM, BİR HİKAYE

11 İLİM VE İNSAN
12

İNSANIN BİRİNCİ ÖĞRETMENİ ANNESİDİR

13

BİR DOSTUN ARDINDAN...

14

HASBİHAL...

15

ORUCUN HİKMETİ NEDİR?...

16

DOĞUYA YOLCULUK-1...

17

GERÇEK VASİYET...

18

DOĞUYA YOLCULUK-2...

19

DOĞUYA SEYAHAT BİTERKEN...

20

SÖZÜN BİTTİĞİ AN...

   
Başa Dön